Kendine Nesnel Ötekine Öznel Olmak Üzerine

Empati ve anlayışın, bireylerin öznel deneyimlere açık olma çabası olduğu bir dünyada, ötekinin iç dünyasını anlamak, kendi perspektifinden şüphe etmeyi gerektirir. Ancak, bu zorlu süreçte tamamen objektif veya tamamen öznel olmanın imkansızlığı, varoluşun dinamik ikilemlerinin bir yansımasıdır.

Uzm. Psikolog Yiğit Gürdal

2/20/20242 min read

Bireylerin olayları, kişileri ve ötekileri ele alış biçiminin öznel olması ile aklımda canlanan olgu kesinlikle empatiye ve anlayışlılık çabasına oldukça benziyor diyebilirim. Örnek olay olmaksızın açıklamak zor olsa dahi, kişinin kendisinin haricinde yaşanan bir durumu o durumun sujelerinin varoluşundan, bağlamından anlamaya çalışmak ile mümkün olabilecek bir erdem olduğunu düşünüyorum. Ancak ve ancak burada karşımıza çıkan sorun şudur; ötekinin ne yaşadığını ne deneyimlediğini veya ne bağlamda meydana geldiğini anlamak oldukça fazla “kendinden ve bildiklerinden” şüphe etme kabiliyeti gerektirmektedir. Kişi noema’sının bir noema olduğunu hem kabul etmeli hem de karşısındaki daseinin veya olgunun da kendi iç dünyasına ve otonomisine merakla ve anlayışla yaklaşmalıdır. Buradaki temel problem, bunun teoride veya pratikte tamamen başarılı olabileceği izlenimi verip ancak tamamen başarılı bir şekilde ötekine öznel yaklaşmanın imkansızlığıdır.

Varoluşçu Analiz eğitiminin bana öğrettiği en güzel çıkarsamalardan birisi; hayatın belli diyalektikler arasındaki gerilimlerin birleşimi olduğudur. Yaşam ölüm, özgürlük sorumsuzluk, yalıtım ve sosyallik, anlam ve anlamsızlık, hayvan ve übermensch, otantiklik ve otankik olmamak (das mann) diye bu örnekler çoğaltılabilir. Ötekine karşı öznellik ve nesnellik de bu tip bir gerilimdir, asla her zaman tek bir noktasında bulamaz insan kendisini. Bunların nedenleri araştırılabilir fakat bu nedenlerin anlaşılması dahi ötekine karşı mutlak öznellik kazandırmayacaktır. Çünkü insan varoluşunun bu ikilemleri oldukça dinamiktir ve kişilerin yaşadığı zorlantılar bu ikilemlerin iki ucuna da yeterince alan açılmaması ve izin verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Varoluşçu terapide ne otantikliği ne ne ötekine karşı öznelliği idealize etmemek mühimdir.

Kişinin kendisine karşı nesnel olması da bu erdemin diğer fakat benzer özelliklere sahip bir ucudur. Kişinin kendisinin, kendisini gözlemlemek üzere gözlemci olduğu denklemler her zaman oldukça yanılgıya açıktır. Biraz duyumsamacılık ve kendisinden yola çıkıp kendisine varma gibi gözüken bu durum, aslında temelde “kişinin kendisine karşı kimi durumlarda merhametli, kimi durumlarda metanetli olması” şeklinde görülebilir. Ancak kişi yalnızca kendisini gözlemleyip sonuca vardığı müddetçe hangisinin nesnel hangisinin öznel düşünce olduğunu bulması oldukça zorlayıcı olacaktır. Kişinin kendisine karşı nesnel oluşu kişilerin melankoliye veya maniye karşı direksiyonu eline almasının bir yolu olarak görülebilir.

Kişinin kendisine karşı nesnel, ötekine karşı öznel olması kendine yakınlaşmasında büyük bir adım olsa dahi idealize edilmemeli be mutlaklığın imkansızlığı her zaman aklımızın bir köşesinde tutulmadır. Ötekine öznel olamadığımda kendime nesnel olmayı bilmeliyim.