Varoluşun Özden Önce Gelmesi Üzerine

Varoluş özden önce gelir ilkesini ele alan düşüncelerimde, kişisel gelişim ve sorumluluk kavramlarını çeşitli örneklerle birleştirerek, insanın özgürlüğünü sınırlayan ve değiştirebileceği olgulara odaklanması gerekliliğini vurguluyorum.

Uzm. Psikolog Yiğit Gürdal

2/20/20242 min read

Varoluş özden önce gelir sözü üzerine çağrışımsal bir sayfa yazmak istiyorum, birisinin benden bir isteği olduğunda ilk önce çerçevelemeyi ve istenenin netliğini belirlemeyi alışkanlık haline getirmişim; onu fark ediyorum. Belirsizliğe tahammül etmek işimizin doğasında var bunu biliyorum ancak bu deneyim farklı. Sorumluluğu benden başka bir olguya yüklemek niyetinde değilim ancak oldum olası “çoktan seçmeli” soruları sevdim. Soruya verilecek cevabın soran tarafından yalnızca 5 seçeneğe indirilmesi, hep daha az düşünme yükü getirmiştir bana. Bu yazım ise “çoktan seçmeli soru” tanımının tam tersini ifade etmektedir. İnsan kabuğunu bir yerde kırmalı, değil mi?

Yönlendirici soru, böyleydi tanımı sanırım. 25 yıllık hayatımda hep yönlendirici sorular soruldu bana, yönlendirici gözükmese dahi yönlendirici nitelik taşıyordu zihnimde hep. “Neden burada yüksek lisans yapmak istiyorsunuz, Depresyonun DSM’ye göre belirtileri nelerdir, Kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun, Deneyimine 10 üzerinden kaç puan verirsin,” cevaplarım hep olması gerektiği gibiydi, ne gerekiyorsa onu yaptım, bu huyumu da gururla taşıdım hep. Mamafih iyice mekanikleşmiş Bilişsel-Davranışçı müdahaleler, tez yazımında kalıplaşmış yazım ve araştırma metotları da bu “gereken” tanımını iyice içselleştirmeme neden oldu. Psikolog sakin davranır, klinik psikolog dediğin Kohut’tan Mahler’e, Gestalt yöntemlerden rüya yorumlarına, insan davranışının evrimsel kökenlerinden biyolojik ve fizyolojik yaklaşımlarına kadar geniş çerçevede ne sorulursa anında bilmeli, asla bir konuda eksik olmamalı gibi bir düşüncem vardı benim. Bunun bir kısmının doğru, bir kısmının ise yanlış olduğunun farkındayım.

Varoluş özden önce gelir cümlesi benim anladığım şekliyle, Ivan Osokin’in Tuhaf Yaşamı isimli kitabın sonunda baş karakter Ivan’ın idrak ettiği gerçek ile bağlantılı bir söz. Ivan bütün yaşamını hataları üzerinde düşünmüşken ve camdan dışarıyı seyrederken bir anda şunu fark eder; Kendisi burada olmasaydı da karşı kaldırımdaki kedi kasaptan et isteyecek, yaşlı kadın ağır ağır yürüyecek ve hayat devam edecekti. Heidegger burada muhtemelen “kişinin varoluşu, kişinin özünden önce gelir” anlamında söylüyor fakat ben bunu etrafın, ötekinin, ortamın, evrenin, canlılığın varoluşu da kişinin özünden önce gelir şekliyle anlamayı tercih ediyorum. Beden ile zihnin birleşik olarak ele alınmasının daha doğru olduğunu biliyorum fakat bu direkt olarak ölümle yüz yüze gelmek anlamına geliyor, bu kolay değil. Kişi kendi ölümünden kaçar, anksiyete yaşar ve bununla yaşamayı öğrenebilir fakat ben Varoluş Özden Önce Gelir sözünü düşündüğümde, kişinin varoluşu artık ortadan kalktığında evrenin de ortadan kalkacağını çıkarıyorum.

İnsan değiştirebileceği olgulara odaklanırsa evet, akıntıya karşı yüzmemiş olur. Fakat akıntıya karşı yüzmek veya akıntı ile beraber yüzmek veya kendini bırakıp yüzmemek insanın kendi özgürlüğünün sınırlarındadır.

Ne de olsa, insan özgürlüğe mahkumdur